Şeytan Bunun Neresinde

Bismillahirrahmanirrahim. Bismişah Allah Allah vakitler hayrola, hayırlar feth ola, şerler def ola, müminler abad ola, münkir münafıklar berbat ola. Yolumuzu; yolsuza, pirsize, nursuza, uğursuza, arsıza uğratmaya. Bizi Hak Erenlerin dağından, didarından, on iki imamın katarından ayırmaya. Dil bizden, nefes pirden, duası bizden, kabulü yüce Allah’tan ola. Ali baş, Hızır da yoldaşımız ola.
Gerçeğe Hü!
Ya Allah Ya Muhammed Ya Ali.

Muhabbet Demi
Sevgili canlar cümlenize aşkı niyaz ediyorum. Sizleri muhabbetle selamlıyorum. Şükürler olsun ki bir kere daha Muhabbet Deminde, bir muhabbet meclisinde, bir araya geldik. Beraber muhabbet edeceğiz, gönülden gönüle köprü kuracağız inşallah. Bu muhabbetten alacağımız lezzet ile kalbimizde, gönlümüzde karanlık olan noktalar varsa, zulmet içerisinde kalan noktalar varsa, onlar aydınlanacak İnşallah. Beraber muhabbet edeceğiz ama bir kere daha hatırlatayım.

Sevgili canlar bizim muhabbetlerimiz yol ve erkana ait olduğundan bunların ten kulağıyla duyulup can kulağıyla dinlenmeleri gerekir.

Bizi İnciten Mesele
Sevgili canlar, biz gerek on iki hizmetli cemlerimizde gerek muhabbet meclislerimizde gerekse de böyle misafirler hanemizi şereflendirdiğinde, yolumuzu erkanımızı bize arı duru bir şekilde anlatan deyişlerimiz ve nefeslerimizi bağlama ile çalıp söylemeye çalışıyoruz elimizden geldiği kadar. Cemde bu bağlamayı çalanlara Zakir veya Aşık dendiğini de zaten biliyorsunuz. Benim olduğu gibi sizin de kalbinizi muhtemelen yaralayan bir hususu sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Daha sonra da evvelki muhabbet demlerinde söylediğimiz gibi deyişlerimizi nefeslerimizi dilimizin döndüğü kadar elimizden geldiği kadar izah etmeye çalışacağız. Peki nedir kalbimizi gönlümüzü kıran? Her ne kadar incin sende incitme demişler ya biz yine de incitmeyeceğiz elimizden geldiği kadar. Ama gönlümüzün de kırıldığını da ifade etmek gerekir hakikat planında. Nedir o mesele?

Sevgili canlar Kadiri’sinden Rufai’sine, Cerrahisinden Nakşibendi’sine, Mevlevi’sine. Bunlar Cenabı Hakkı zikrederken genelde perşembeyi cumaya bağlayan gece bizim Cem Gecesinde onlar da bir araya geliyorlar ve kendilerine göre ilahilerini nefeslerini söylüyorlar. Söylerken de ’’bendir’’ dediğimiz ‘’def’’ dediğimiz müzik aletlerini kullanıyorlar. Bağlama bizimle nasıl özdeşleşmiş ise ney de Mevlevilerle özdeşleşmiş. Ney çalıyorlar, kudüm çalıyorlar, tambur çalıyorlar. Hatta eski çalgılardan rebap çalıyorlar. İlahiler söylenirken kanunda çaldıklarına şahit oluyoruz ve görüyoruz. Fakat bunu yaparken sevgili canlar bir ibadet neşvesi ile tasavvuf musikisi edası ile bir isimlendirme ile yapıyorlar ve hiç de bunda bir beis, bir sıkıntı görmüyorlar. Ama biz bu bağlamayı elimize aldığımızda her ne hikmetse sihir bozuluyor. Bizim haricimizde hakkı zikrettiğini iddia eden insanlar çeşitli enstrümanlar kullanıyorlar ve o enstrümanları kullanırken de başka tarikatlar başka insanlar tarikattan olmayan insanlar “Siz niye bu defi çalıyorsunuz”, “Siz niye bu Kudümü çalıyorsunuz”, “Siz niye bu kanunu çalıyorsunuz”, “Siz niye bu neyi üflüyorsunuz” şeklinde onları hiç eleştirmiyorlar. Ney üfleniyor ama mesele bize gelince kıyamet kopuyor. “Siz nasıl yaparsınız bunu” diyorlar. “Bu bağlamayı nasıl alıyorsunuz, çalıyorsunuz” diyorlar. “Bunun dinde yeri var mı?” diyorlar. Bu din nasıl bir dinse! Yani onların söyledikleri şey nasıl bir şeyse bu dinin içerisinden neyi var, kudüm var, tambur var ama bağlama yok! Tövbe bağlama yok, bağlama günah. Geriye kalan enstrümanlar günah değil. Yarın öbür gün birisi yan flütle çalsa, birisi gitarla çalsa, birisi viyolonselle çalsa bir şey demezler. Samimi söylüyorum ama biz çalınca her ne hikmetse bu iş çığırından çıkıyor.

Sevgili canlar kalkıyorlar diyorlar ki o sureta insan diye zannettiğimiz o insanlar bu şeytan işi bunu yapamazsınız bunu çalamazsınız. Halbuki sevgili canlar biz diyoruz, ki;

Niyaz ehlindeniz zannetme Zahit
Meşhuru cihandır nazımız bizim
Sözümüz mutlaka Canan’a ait
Enel Hak çağırır sazımız bizim

Biz bu bağlamayı elimize alıp çaldığımızda söylediğimiz deyişlerimizde nefeslerimizde ya Tevhit çalıyoruz, ya Miraçlama çalıyoruz, Nübüvvet Peygamberlik diyoruz ya Velayet Mülkünün Sultanına methüsenada bulunuyoruz dilimizin döndüğü kadar. Ehlibeyti, Resulullah’ı anlatıyoruz. Pirleri, mürşitleri anlatıyoruz, onların söyledikleri deyişleri, nefesleri söylüyoruz. Biz buna Telli Kur’an deyince kıyamet kopuyor. Neden kıyamet kopuyor ki acaba? Çünkü biz bu bağlamayı elimize alıp söylediğimizde sevgili canlar çaldığımız da Kur’an’dan bir ayet, Cenabı Peygamber’den bir Hadisi Şerif, evliyadan hak dostlarından güzel kelamlar söylüyoruz. Bu yüzden bunu böyle söylüyoruz. Mesela Kaygusuz Abdal ne söylüyor? Kaygusuz Abdal diyor ki;

Evliyalar gelen kelâm okunan değil mi?
Gerçek evliyanın sözü Süreyi Rahman değil mi? diyor.

Eğer hak dostuysa, hak dostu ne söyleyecek sevgili canlar elbette ki Hakkı söyleyecek, biz de bağlamayı elimize aldığımızda Zâkir ne yapıyor? Hakkı zikrediyor, O’nun Peygamberini zikrediyor, O’nun Peygamberinin Ehlibeytini zikrediyor. Başka da yaptığı bir şey yok. Ama bizi bilmeyenler bizi anlamayanlar ve bizi anlamak istemeyenler maalesef bizi bu şekilde itham ediyorlar. Kalbimiz kırılıyor, gönlümüz kırılıyor, inciniyoruz ama incitmemeye çalışıyoruz. Dediğim gibi ne diyebiliriz ki sadece sureta insan diyoruz. E ne yapalım bizde Dertli ile cevap verelim bakalım.

Şeytan Nerede?
Bağlama dediğimiz genelde saz olarak söyleniyor. Ama bunun adı bağlama hatta kısa sap bağlamada Çörüm diyoruz sevgili canlar. Biz deyişlerimizi, nefeslerimizi, duazimamlarımızı, semahlarımızı, mersiyelerimizi söylerken bunu bağlamamızı kullanmak suretiyle bir enstrüman kullanarak söylüyoruz. Ama bizi bilmeyen, bizi tanımayan, bizi anlamayan ve bizi anlamak istemeyen sureta insan görünen varlıklar diyorlar ki; ‘’Bu şeytan işi’’. Şimdi biz de ya adamlar belki doğru söylüyorlardır düşüncesiyle şimdi hep beraber Dertli ile beraber burada şeytan arayalım bakalım bulabilecek miyiz? Bulursak aşk olsun. Bulamazsak göreceğiz bakalım. Dertli diyor ki;

Telli sazdır bunun adı
Ne müftü dinler ne kadı
Bunu çalan anlar kendi.
Şeytan bunun neresinde?

Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Kadı gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde?

Venedik’ten gelir teli
Ardıç ağacından kolu
Be Allah’ın sersem kulu
Şeytan bunun neresinde?

İçinde mi, dışında mı?
Burgusunun başında mı?
Göğsünün nakşında mı?
Şeytan bunun neresinde

Dut ağacından teknesi
Eşikten bağlı perdesi
Behey insanın teresi
Şeytan bunun neresinde?

Dertli gibi sarıksızdır
Ayağı da çarıksızdır
Boynuzu yok, kuyruksuzdur
Şeytan bunun neresinde?

Bakın; içine, dışına, altına, üstüne bir şey bulamazsınız. Ha şeytan nerede biliyor musunuz sevgili canlar? Şeytan sureta insan görünen o varlıkların vicdanında, şeytan orada. Orda, burada, dağda, tepede aramalarına gerek yok. Uzakta aramalarına gerek yok. Kendi vicdanlarına dönsünler baksınlar şeytanın nerede olduğunu bulurlar. Bizim bağlamamızda şeytanın falan işi yok, boşuna aramasınlar. Beyhude aramış olurlar.

Bu kadar söylemek de bize artık reva görülsün. Biz dilimizin döndüğü kadar, elimizden geldiği kadar sevgili canlar bağlamamızı çalacağız. Bununla Hakkı zikredeceğiz, Cenabı Peygamber Muhammed Mustafa’yı zikredeceğiz, İmam Ali el Murtaza’yı zikredeceğiz, Ehlibeyti, Resulullah’ı zikredeceğiz. Hakkı, hakikati zikredeceğiz. Gerçekleri zikredeceğiz. Ha bizi anlamak istemeyenler de onlarda dinlemesinler o zaman. Onlar da başka şey dinlesinler, biz de elimizden geldiği kadar deyişlerimizi, nefeslerimizi izah etmeye çalışacağız. Ta ki o kıssadan bir hisse alalım, bir ibret bir ders alalım.

Sevgili canlar cümlenizi aşkı muhabbetle tekrardan selamlıyorum.
Hak saklasın, Hızır da beklesin. Bir dahaki muhabbet ceminde bizleri bir araya getirsin. Birliğimizi, dirliğimizi kaim eylesin, bizi haktan hakikatten ayırmasın; yoldan, erkandan, katardan, didardan ayırmasın inşallah. Nuru Nebi, keremi Ali, Pirimiz Üstadımız Hünkar Hacı Bektaşi Veli, evliya keremine, gerçekler demine, gönüller birliğine Allah Eyvallah.